Usta yönetmen Ridley Scott’ın merakla beklenen projesi Napolyon görücüye çıktı. Üyelerimizden Ali Ulvi Uyanık, Uğur Vardan, Şenay Aydemir, Burak Göral ve Olkan Özyurt’un filmle ilgili ilk görüşleri şu şekilde:
Ali Ulvi Uyanık
Tarihin akışını etkilemiş Napolyon’un 1793 – 1821 arasındaki hikâyesi için kısa kalmış bir film. Sanki hiç bilmeyenler için çekilmiş, satır başlarıyla ilerleyen, görkemli ve oldukça düz bir anlatı gibi. Oysa anımsatalım ki, 1970 yapımı “Waterloo”da, hem Napolyon’un kişiliğine hem de bu müthiş savaşın anatomisine dair sağlam bir inceleme yapılıyor.
“Napolyon”da Joaquin Phoenix, etkili bir imparator olmanın hakkını vermeye çalışsa da, rolünü pek derinleştiremiyor. Ridley Scott, Apple Studios için çektiği filmin 2 saat 38 dakikalık bu sürümünü sinemalarda seyirciyi ısındırmak için kurgulamış. Yaklaşık 4,5 saatlik yönetmenin kurgusu TV+ aboneleri için. Onu seyrettikten sonra daha sağlıklı bir değerlendirme yapılabilir.
Uğur Vardan
Ridley Scott’ın filmi bir hayatı bütünüyle ele almanın problemlerini yaşamış gözüküyor. David Scarpa’nın senaryosu çocukluk ve gençlik yılları dışında Bonapart’ın öyküsündeki her bir noktaya uğramış gibi. Bu elbette genel bir kanaate varmamızı sağlıyor ama hem insani zaafları hem de hayatındaki en önemli dönemeç olan Waterloo’yu kaybetme stratejisi hakkında örneğin Sergey Bondarchuk’un 1970 tarihli yapımı ‘Waterloo’ kadar bence etkileyici olamıyor.
Olkan Özyurt
İngiliz yönetmen Ridley Scott Napolyon’u ortaya çıkaran tarihsel ve toplumsal şartlarla pek de ilgilenmiyor. Josephine ile kurduğu ilişki temelli kişisel bir portresini ortaya koyuyor. Napolyon’a ait tüm o görkemli tarihsel anlatılar da bu portrenin gölgesinde kalıyor.
Burak Göral
Elbette Napoleon baştan sonra ilgiyle izlenen, heyecanlı bir film. Ancak Napolyon’un tarihçilerin ve sinemacıların ilgisini sürekli çekmesinin esas nedeni, askeri dehasını ve siyasi becerisini kişisel hırslarına ve egosuna kurban eden psikolojisidir. David Scarpa’nın senaryosu bunu bize Ridley Scott’ın çok güzel çektiği sahnelerle ucundan ‘gösteriyor’ ama tam olarak ‘anlatamıyor’. Phoenix’in ağırbaşlı performansı senaryonun açıklarının bir kısmını kapatıyor doğrusu. Josephine rolünde de Vanessa Kirby ilginç ve karizmatik bir performans gösterdiği için insan bu ikilinin ilişkisi hakkındaki sahnelerin daha fazla olmasını istiyor. Belki Scott’ın 4 saatlik ‘yönetmen kurgusu’ seyircide oluşan bu tatminsizlik duygusunu bir parça onarır…
Şenay Aydemir
Napolyon gibi dünya tarihini derinden etkilemiş, çok boyutlu karakteri bir filmin içine sığdırmak pek de mümkün görünmüyor. Zaten daha öncesi denemelerde de hep eksikler bulunmuştu. Ridley Scott’un yorumu da eksiklerle dolu. Ama burada önemli olan usta yönetmenin tercih ettiği yolu başarıyla yürüyüp yürüyemediği. Scott, Napolyon’un ‘askeri dehası’na ve gerçek aşkı, dostu Josephine ile olan ilişkisine odaklanıyor. 80’ini geride bırakmış yönetmenin özelikle savaş sahnelerinde ders niteliğinde işler çıkardığı bir gerçek. Ancak Napolyon askeri dehası kadar (belki de daha çok) siyasi alanda yapıp ettikleriyle geleceği etkiledi. Kimilerine göre “Fransız Devrimi’ni kurtaran, kurumsallaştıran” liderdi. Film, Napolyon’un siyasal alındaki hırsları yapıp ettikleri ve bunların sonuçlarıyla fazla ilgilenmiyor.