luslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali, bugün iki Ulusal Uzun Metraj Yarışma filmine ev sahipliği yaptı. Atatürk Kültür Merkezi (AKM) Aspendos Salonu’nda Özcan Alper imzalı “Erken Kış” ve Ensar Altay’ın yönettiği “Kanto” seyirciyle buluşurken film ekipleri de gösterim sonrası seyircilerle söyleşiye katıldı.
“Her şeyin tek cevabı olmaz; o yüzden sanat var”
İstanbullu üst düzey bir çiftin, Gürcü ve Ukrayna kökenli bir sanatçının taşıyıcı anneliği yoluyla çocuk sahibi olma serüvenini, karanlık bir dünya fonunda sunan “Erken Kış”ın gösteriminden sonra film ekibi, seyircilerin sorularını cevapladı. Yönetmen Özcan Alper, senarist Uğur Aydedim, yapımcılar Emre Oskay ve Soner Alper, kurgucu İsmet Araç ve oyuncu Leyla Tanar’ın katıldığı söyleşide yönetmene, ilk olarak “Erken Kış”ın, filmografisindeki yeri soruldu. Yönetmen, bu soruyu şöyle cevapladı: “Daha önce büyük toplumsal hikâyelerin içinde bireysel hikâyeler anlattım. Aslında bu tema devam ediyor ama bu sefer Kafkasya’dayız. Tüm dünyayı ilgilendiren savaşın ortasında ev arayışı teması ve diğer filmlerimdeki o öksüzlük, kendini yersiz yurtsuz hissetme ve imkânsızlık temaları devam ediyor. Belki de kapitalizmin en vahşi örneklerinden biri var. Dokuz ay karnında taşıdığın ve gözünden sakındığın çocuğundan ayrılma fikri ile konuşmaya başladık bu filmi. Uğur Aydedim ile çalışmalara başladık. Kendi doğduğum yerden çok besleniyorum, o yüzden klasik bir Türk filminden çok hep Kafkas filmi yapıyorum. Filmin rengini, tonunu, hikâyesini belirleyen şey; coğrafya. Burada da bir Kafkasya filmi izledik”
Yönetmenin ilk uzun metrajlı filmi “Sonbahar”ın baş karakteri Yusuf ile “Erken Kış”ın baş karakteri Ferhat arasındaki ilişki sorulduğunda ise Özcan, şunları söyledi: “Açıkçası aynı memleketten çıkıp aynı üniversitede okumuş karakterler olarak düşündük. Türkiye’de idealist insanlar bedel ödemek zorunda kalıyor. Ferhat da idealleri olan ama çoğunluğun yaptığı gibi biraz daha para ile hayatını hapishaneye dönüştüren bir karakter. Türkiye’de son zamanlarda sadece siyasî olarak muhafazakârlaşma olduğunu düşünüyoruz. Hatta bu, en çok konuştuğumuz final mevzularından biriydi; biz çok fazla siyah beyaz bakmaya başladık. Her şeyin cevabı olsun istiyoruz ama bazı şeylerin cevabı da yok aslında! O yüzden de sinema var, edebiyat var, müzik var, resim var”
Çekim sürecinden bahseden oyuncu Leyla Tanar ise filmden sonra dizi temposuna dönmekte zorlandığı dile getirdi: “Diziden zevk almak, o tatmini yaşamak, üreticiliğini tetikleyen bir şeyin olmasıyla ilgili. Ben şuna aşık oldum; hep yoldayız! Sabah kalkıyorum, saçımı yıkıyorum, ıslak saçla sete gidiyorum, arabaya biniyorum, ayakkabılarımı çıkarıyorum, bağdaş kuruyorum, saçımı topluyorum ve sahneye çıkıyoruz! Bazen arabaya bindiğimizde hangi sahneyi çekeceğimizi bile bilemiyoruz. Hoca diyor ki ‘Leyla saçını topla, sahneyi çekiyoruz’ Bu doğallık içinde her şey o kadar güzeldi ki bundan sonra ‘kozmetik’ bir şeye dönmek daha da zor oldu”

“Kadın mutluysa herkes mutlu!”
Bir diğer Ulusal Yarışma filmi “Kanto” da bugün seyirci karşısındaydı. Gösterimden sonra yönetmen Ensar Altay, görüntü yönetmeni Kürşat Üresin, ortak yapımcı Yelda Yanat Bağcı, oyuncular Didem İnselel, Sinan Albayrak, Yıldız Kültür ve Cavit Özer, soruları cevapladı.
Yıllarını ailesine adayan bir kadının, tam çalışmaya başlayacağı sırada aniden ortadan kaybolan kayınvalidesi yüzünden yaşanan gerilimli süreci işleyen filme, yönetmenin daha önce çektiği kısa film ilham vermiş: “Japonya’da yaptığım ‘Kodokushi’ adlı belgesel, yalnız ölümleri anlatıyordu. İnsanlar yalnız ölüyor ve kimsenin haberi olmuyor. Tokyo’da bu artık sosyal bir mesele haline gelmiş. Orada fark ettim; yavaş yavaş yalnızlığa itiliyoruz, yavaş yavaş yalnız ölüme terk ediliyoruz. Bununla ilgili bir çözüm önerisi sunmadan bir takım sorular yöneltmek istedik”
Seyircilerden gelen kimi yorumlarsa ekipteki görüş ayrılıklarını ortaya çıkardı. “Erkek vurdumduymazlığı ile kadın duygusallığı çok iyi işlenmiş” şeklindeki bir yoruma, Sinan Albayrak “Kadın duygusallığı mı acaba? Eşi ile annesi arasında kalmış bir erkek karakter gördük. Kadın karakterin tek derdi ise adamın, annesi bu kadar hastayken, evlilik yıl dönümünü hatırlayıp hatırlamaması” deyince rol arkadaşı Didem İnselel, itiraz etti: “Katılmıyorum; neden tüm bu fedakârlıklar kadına yükleniyor? Neden çalışma hayalini bir kenara bırakmak zorunda kalıyor kadın? Soruyorum; neden?”
Usta oyuncu Yıldız Kültür ise daha geniş bir bakış açısı sunarak herkesin ama en çok da yaşlıların ‘egoist’liğine değindi: “Gerçek hayat böyledir, insanlar artık kimseye tahammül etmiyor. Bir şeyleri paylaşıp bölüşmüyorlar. Egoist olduk hepimiz. Yaşlılar ekstradan yaşlandıkça daha egoist oluyor; sadece kendilerini düşünüyorlar. Biz evlat doğuruyorsak, büyütüyorsak bize baksın diye büyütmüyoruz ki! Onun da kendine göre bir hayatı var; o da yaşayacak. Daha sevimli olup etrafımıza sevgi dağıtacağımıza daha da sevgisiz oluyoruz”
Konuyu toparlayan cümlelerse Cavit Özer’den geldi: “Mutluluğun resmini yapabilir misin, Abidin?’diyor ya ben; kadınlarımızın, annelerimizin, huzurun ne olduğunu beş yıl önce anladım. Bir evde bir huzur varsa onun anneden geçtiğini anladım. O yüzden onlar mutlu olsun yeter ki biz de mutlu oluruz, diye düşünüyorum. Kadın mutluysa tüm toplum mutlu!”
Bugün ayrıca AKM Perge Salonu’nda Ulusal Kısa Film Yarışması’ndaki “Bimba”, “Verdiğiniz Bilginin Doğruluğu İçin Teşekkür Ederiz” ve “Adako” ile özel gösterim bölümünde yer alan “Şöyle Anlatayım” filmlerinin ekipleri de gösterimden sonra seyircilerin karşısına çıktı. Bimba ekibinin seyircilerle buluştuğu söyleşiye filmin yönetmeni Sandra Peso, görüntü yönetmeni Kağan Kerimoğlu ve yapım amiri Büşra Petek katıldı. “Verdiğiniz Bilginin Doğruluğu İçin Teşekkür Ederiz” filminin söyleşisine ise Senarist Emre Işındağ ve ses ekibinden Zeynep Tüzer katılım sağladı. Kısa film yarışmasınının üçüncü filmi olan Adako da ise söyleşiye yönetmen Alina Evirgen, oyuncular Gizem Aydın ve Özgür Emre Yıldırım ile görüntü yönetmeni Hakan Okumuş katıldı.


